Doğu Türkistanın 80. yıllardan sonrakı Özgürlük Mücadelesi: Fanı Dünyadaki Cehennem – Doğu Türkistan
Özet
Çalışmamızda konu ile ilgili olayları kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlamaya çalışılan tarama modeli kullanılmıştır. Buna göre, Çin medyası Arşivi’ne ait belgeler, basın ve araştırma eserlerinden; gazete ve haber kaynakları, yayımlanan kitaplardan toplanan bilgiler, zaman ve mekân dahilinde görgü tanıkları, katılımcıların beyanı çerçevesinde bütünleştirilerek ve kayıt altına alınarak yazılmıştır.
Anahtar kelimeler: Uygur, Doğu Türkistan, Gök Kapaklı Arşiv, Çin, Doğu Türkistan Direniş Hareketleri.
Uyghurs and their struggle for freedom: East Turkistan: the hell on earth
(Doğu Türkistan’ın Bağımsızlık Faaliyetleri ve olup geçen vakalar tarihi)
Abduhalik Oğlu Habibullah İzchi
Özet
Çalışmamızda konu ile ilgili olayları kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlamaya çalışılan tarama modeli kullanılmıştır. Buna göre, Çin medyası Arşivi’ne ait belgeler, basın ve araştırma eserlerinden; gazete ve haber kaynakları, yayımlanan kitaplardan toplanan bilgiler, zaman ve mekân dahilinde görgü tanıkları, katılımcıların beyanı çerçevesinde bütünleştirilerek ve kayıt altına alınarak yazılmıştır.
Anahtar kelimeler: Uygur, Doğu Türkistan, Gök Kapaklı Arşiv, Çin, Doğu Türkistan Direniş Hareketleri.
Giriş
Doğu Türkistan en son 1949’da işgal edildikten sonra, Uygurlar sistematik olarak asimilasyona ve katliamlara maruz kalmıştır. İlk olarak 1953’te aydınlar, zenginler, milletin kanaat önderleri “milliyetçi”, “anti-devrimci”, “toprak sahibi” gibi suçlamalarla teşhir edildikten sonra halkın önünde idam edilmiştir. Bu dönemde Çin, “toprak reformu” adı altında toprak sahiplerinin topraklarına, mülk sahiplerinin mallarına el koymuştur. El koyduğu toprak ve malları önce yoksullara dağıtarak kırsal kesimlerdeki kitlelerin gönlünü ve desteğini kazanmaya çalışmış, sonra hepsini kamulaştırarak tüm milleti yoksul ve fakir bırakılmıştır. 1966 yılında başlattığı kültür devrimi sürecinde ise genel olarak tüm Çin’deki uygulamalardan farklı olarak Doğu Türkistan’da Uygurların kültürünü, Türk dünyasının ortak tarihi miraslarını, aydınları, toplumun önde gelenlerini, iki cumhuriyetin iştirakçi ve tanıklarını, direniş tarihinin izlerini, milli orduyu, geleneksel mimari eserleri, hafıza mekanlarını, yazılı eserleri yok etmeye çalışmıştır.
Kültür Devrimi 1978 yılında sona erdikten sonra, Çin Doğu Türkistan’a yönelik uygulamalarını biraz gevşetmiş, halka nispi serbestlik tanımış gözükse de asimilasyon politikasını örtük bir şekilde sürdürmeye devam etmiştir. Bütün bunlara rağmen, Uygur Türkleri işgalci Çin yönetimine direnmeye devam etmiştir. Özellikle 1980’den sonra Çinli göçmenlerin Doğu Türkistan’a yoğun olarak yerleştirilmesi, bununla birlikte devletin halkı ve bölgenin kaynaklarını sömürmesi, ardı ardına yapılan nükleer denemeler nedeniyle direniş artmış, işgalci yönetime karşı halk seslerini duyurmaya çalışmıştır. Çin, bu ayaklanmaları, kendi kontrolündeki gazete, radyo ve televizyonlarda dezenformasyon yaparak kendi lehine çevirme propagandaları yapsa da dönemin şuurlu aydınları ve milletseverler olup bitenleri kayda geçirmişlerdir.
Çin’in yayınlaşmış olduğu olay, ayaklanma ve direnişle ilgili haberler, olayların meydana gelme tarihleri, olayın iştirakçileri ve görgü tanıklarının ifadelerine başvurularak kaydedilmiştir. Bunların başında Nizameddin Hüseyin önderliğindeki izciler gelmektedir. Bu makale bu şahısların topladığı belgelerin bir özetidir.Şunu da unutmamak gerekir ki Doğu Türkistan’da meydana gelen her olay, ayaklanma, direniş hareketlerindeki ana slogan bağımsızlık ve Doğu Türkistan’daki işgalinin sona ermesi olmuştur. Uygurlar bu mücadelelerde sayısız bedeller ödemiş ve en basit imkanla dünya devi emperyalist Çin’in zulmüne karşı direnmiş ve diz çökmemiştir.
Türk dünyası ve kamuoyu, devlet yetkilileri diplomatik ilişkilerde ve Doğu Türkistan konusunda Uygurların bağımsızlık isteğini göz önünde bulundurarak hareket etmelidir. Uygurların bağımsızlık isteklerine saygı duymalı ve yüz yılı aşkın devam eden mücadelenin tarihine ve ruhuna saygısızlık etmemelidir.
Yıl 1980
8 Nisan 1980’de Aksu şehrinde Çinliler Uygurlara saldırıyorlar. Olayda Çinli bir polis silahıyla Uygurlara rast gele ateş etmeye ve ‘Ben böyle yaparsam ne yapabilirsiniz’ diye bağırmaya başlıyor. Çin medyası her ne kadar ölü sayısını bir diye açıklasa da gerçekte onlarca ölü olduğu ortaya çıkıyor. Çinliler bununla yetinmeyip kadınları taciz ediyorlar. Bunun üzerine 9 Nisan 1980’da Aksu halkı sokağa dökülüyor. Ve ölen kişilerin tabutunu taşıyarak Aksu vali konağına doğru yürüyorlar, halk yol boyunca “adalet!”, “Kana kan!” diye slogan atıyor. Asker, jandarma ve polislerin şiddetli baskısıyla karşı karşıya kalan halk tepki göstermeye başlıyor, her zamanki gibi Çin’in halkın içine sızdırdığı ajanlar kalabalığı provoke ederek daha sert tepki göstermeye kışkırtıyor. Sonuçta kalabalık içindeki bir kısım gençler galeyana gelerek “Vur!”, “Yık!” diye slogan atıyorlar.
Aksu şehri içinde her yerde ateşe verme, yangın çıkarma, vurma kırma gibi olaylar meydana geliyor. Bu olayla ilgili şahitlerden bir görgü tanığı, dönemin Aksu İl Milli Eğitim Dairesi Başkanı Merhum Rahman Vahidi Efendi şöyle anlatıyordu: “Sokaklarda kanlar akıyordu, jandarma ve askerler kâfi gelmeyince Bingtuan Silahlı Güçlerini de devreye sokmuşlardı. Ancak bu olayda sadece devlet medyasının verdiği haberlerden başka kaynak yok, ama benim gibi birçok şahitler hala var.” Bu konuda 1995 Aksu’da Merhum Rahman Vahidi’den başka şahıslar da aynısını anlatıyor. Dünya Uygur Kongresi Başkanı Dolkun İsa Bey’ in annesi Ayhan Anne de 1995 de Urumçi’de bu olayı arşivlediğimizde aynısını anlatmıştı. Bu konuda birçok şahitler ile konuştuktan sonra bu olay ve bu seferki konuşmalar gök kapaklı arşive alınmıştı. (1995, Aksu)
Dönemin Aksu gazetesinde yayınlanan ve Xinjang gazetesindeki haberde 3000’den fazla Uygur’un sokağa döküldüğünü, aralarında gençlerin, yaşlıların, kadın ve erkeklerin olduğunu, şehidin cenazesini taşıyan halkın “Adalet!”, “Kana kan!”, “Çinlileri istemiyoruz!”, “Özgürlük!” diye slogan attığını yazıyor. (Aksu Tarihi Arşivi).
Çin milliyetçisi, Doğu Türkistan ve Uygurların direnişi hakkında en çok araştırma yapan 李晓霞 şöyle yazıyor: “Çinli acemi bir polis sarhoşken yanlışlıkla bir Uygur’un ölümüne neden oldu. Bu olayla 3.000’den fazla etnik azınlık cesetlerini taşımak için sokaklara çıktı ve yürüyüş yaptı.” Bunlar iki gün boyunca devlet ve hükümet birimlerine, Han halkına saldırdı. Olayda 1 kişi öldü, 549 kişiyi yaralandı, içinde 93’ü ağır yaralıydı, protestocular 44 devlet aracını param parça etti .
Aksu tarih arşivlerinde bu olayda ölen kişi sayısının sokaktan gece yarısı toplanan cesedin 100’den fazla olduğunu, çoğunun gençler olduğunu, Aksu valiliğinin bu olayda cesetlerin ailelerine verilmemesi hakkında kararname aldığından dolayı cesetleri askerlerin bertaraf etmesine karar verdiklerini ve onların defnettiğini yazıyor.(Aksu Tarih Arşivi).
Yıl 1981
27 Mayıs 1981’de Kaşgar’a bağlı Feyziavat ilçesinde silahlı ayaklanma oluyor, çoğu gençlerden oluşan Uygur direnişçileri elinde ay yıldızlı bayrakla Feyziavat Karakolu ve Jandarmasını tarumar ediyor. Gençler “Yaşasın Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti!”, “Defol Kızıl Çin!” sloganıyla jandarmanın silah deposunu işgal ediyor, gençler daha da çoğalmaya başlayınca, Kaşgar askeri garnizondan binlerce asker ilçeyi kuşatma altına almıştır. Olayın ardından daha fazla dayanamayacaklarını anlayan gençler ormana geri çekiliyor, burada kuşatma altında kalan gençler dönemin büyük bir din adamı tarafından nasihat edilerek ormandan çıkartıldıktan sonra iki yüzü aşkın genç halkın önünde askerler tarafında ağır silahla taranarak yok ediliyor. Bu Uygur tarihinde Feyzivat İğdeli destanı olarak anılmaktadır.
Çin medyası bu konuda net bir bilgi yayınlamadı ama devlet ulusal güvelik güçleri için çıkardığı eğitim materyalleri ve Özerk Bölge Sosyal Bilimler Akademisi’nin yayınladığı bazı kitaplarda bu konuda net bilgiler vardır. Ve bu olayın bizzat şahitleri ve iştirakçilerinin aileleri şu an İstanbul’dadır. Vikipedia’da bu konuda Çin’in ağzıyla yayınladığı vakayla ilişkin tarih, ölü ve yaralı hakkındaki sayılar ötüşüyor.
Yıl 1981’de Kaşgar’da meydana gelen “30 Ekim” ayaklanması. 30 Ekim 1981’de Kaşgar’da ciddi bir ayaklanma olmuştur. Ana sloganlar şunlardı: “Yurdumuzdan Çinlileri kovalım”, “Çinlilerden kurtulalım”, “Yaşasın Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti”. Çin kaynaklı resmi istatistiklere göre, bu ayaklanmada iki Çinli hayatını kaybederken, 685 Çin memuru dayağa maruz kaldı, bunların 57’si hafif, 17’si ağır yaralandı. Olaya ilişkin 231 kişi hakkında soruşturma açıldı ve 67 kişi ağır cezaya çarptırıldı. Böyle olaylarda Çin genel olarak ölü ve yaralı hakkında sahte ya da büyüğü küçülterek, küçüğü yok ederek haber yayımladığı için ve kendi zararını anlattığı için halkın kaybı hakkında doğru dürüst bilgi yayımlamayacağı için, arşivlerken çoğunu yerli halkın içinde güvenilir insanlardan ve eski aydınlardan, arşiv toplayıcı izcilerden de bilgi almak zorundayız. O yüzden bu olay hakkında Kaşgar üst mahkeme dosyasının bir kısmı ve aynı zamanda görevli olan bazı kişilerin verdiği bilgiye göre bu ayaklanmada defnedilen cenazenin 80’den fazla olduğu anlaşılıyor.
Bu olay hakkında Kaşgar Enstitüsü tarih hocası Rozimuhemmed Efendi 1995’te Kaşgar’da bir sohbette aynısını anlatıyordu. Onun söylediklerine göre askerler tarafından kamyonetle ezip geçilen gençlerin cesedi 20’den fazlaydı. Bir Çinli asker hatıratında da şöyle yazıyor: “Yeni Çin’in kuruluşundan sonra Kaşgar’ın tarihindeki en büyük ciddi isyanın yakında gerçekleşeceğini kimse tahmin edemezdi. 30 Ekim 1981’de önemli bir İpek Yolu kasabası olan Kaşgar sokakları. Yeni Çin, on yıl süren ‘Kültür Devrimi’ felaketinden sonra yeniden kalkınmayı bekleyen bir süreçte ortaya çıktı. Söylentiler her yerde insanların paniklemesine neden oluyordu. Uygurlar ‘Defolsun Çin!’, ‘Bize bağımsızlık!’ diye slogan atıyordu. Ertesi gün aceleyle 42. alaya döndüm. Kaşgar sokaklarında sıkıyönetim vardı. Askerler ellerinde silah ve gerçek mermilerle devriye geziyor. Her araçta telsiz. Sokaklarda neredeyse hiç Han insanı yoktu.”
Yıl 1986
Kuça ilçesindeki bazı gençler Yeşil Çam Otel’de, Uygur direnişinde kızıl Çin istilasından sonraki ilk gazete olan “Azad Doğu Türkistan” gazetesini yayımladı. Daha sonra aralarına gizlice karışan bir polisin ihbar etmesiyle bu teşkilat üyeleri tutuklandı. Bu gazeteyi yayımlayanların başı olan Dilber adlı kız ise benim ilkokul öğretmenimin kızıydı. Babası Münirdin, “gerçek adı Rahman Sali”, zamanında Doğu Türkistan Halk İnkılabı Partisi’nin medya bölümünde çalışmıştı. Bu aile Doğu Türkistan için canını feda edecek kadar vatanseverdi.
Yıl 1985’ten 1988’e kadar, Dünya Uygur Kongresi Başkanı Sayın Dolkun İsa’nın önderlik ettiği bir öğrenci hareketi başladı (World Uygur Kongres Web). Bu hamle ile Çin hükümetine Uygurların asla diz çökmeyeceği bildirilmiş oldu. Doğu Türkistan’da Komünist Çin rejiminin tarihinde Kültür Devrimi’nin ardından gelen göstermelik barış dönemin perdesi kapanmış ve Uygur tarihinde yeni bir sayfa açılmış oldu. Bu konuda Çin kaynakları şöyle yazıyor: “Urumçi’deki 1988 “6.15” olayı, 15 Haziran 1988’de Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Urumçi’de meydana gelen bir isyandı.”
Urumçi’deki bir dizi kolej ve üniversiteden yüzlerce etnik azınlık öğrencisinin geçit töreni yapmak için sokaklara döküldüğü olayda, okul tuvaletlerinde Çinlilerin etnik azınlıklara yönelik yazılı hakaretlerinin bulunmasıydı. 15 Haziran 1988’den itibaren 500’den fazla öğrenci bu olay üzerine sokağa çıkarak 4 gün boyunca eşitlik, demokrasi ve özgürlük talepleriyle ayaklandı ve doğrudan Han halkını hedef aldı. Öğrenciler tarafından öne sürülen ana slogan “Han halkını kovmak” idi. Bu dönemde, güney ve kuzey Xinjiang’ın birçok yerinde bağımsız el ilanları, sloganlar, büyük afişler ve broşürler vb. her yere asılmıştı.
Bunun üzerine Xinjiang Üniversitesi’ne bağlı “Üniversite Öğrencileri Bilim ve Kültür Derneği”nin olayı özel olarak planladığı ve yönettiği ortaya çıktı. Burada bahsettiğim kişi sayın Dolkun İsa Beydir.
Yıl 1989, 17-18-19 Mayıs. Urumçi’de Çin’in İslam inançlarına aykırı olarak yayınladığı “Cinsel Hayata İlişkin Kültürler” adlı bir kitabın yayınlanmasını yasaklamak için protestolar düzenlendi. Göstericilerin arasına Çin askerleri ile casusların sızması ve onların yönlendirmesi ile yağmalama ve kundaklamalar meydana geldi. Bu protestoda tutuklananların çoğu öğrenci ve Uygur’du. Bu seferki protesto Dunganların yani Çinli Müslümanların, Uygurları sırtından bıçaklaması nedeniyle en çok kayıp veren ve tutukluların Uygurlar olduğu bir hareket olmuştur. Bu protesto özerk bölge kuruluşundan sonraki en büyük bir protestoydu. Çin hükümeti bu protestoyu bastırmak için binden fazla polis, 1200 Jandarma ve Urumçi’de yerleşik tüm askeri birimleri harekete geçirmiştir. Çin kaynakları 170’ten fazla kişinin tutuklandığını, 150’den fazla sivil, 150’den fazla asker-polis-jandarmanın yaralandığını açıklamıştır.(XinJangunı 1989: 25)
Protestoda “Tunggan ve Uygur halkı hakkımızı koruyalım!”, “Çinlilerin yurdumuza göç etmesine karşı duralım!” gibi sloganlar atmıştır. (Vik, 乌鲁木齐五·一九骚乱:
Nisan 1990 Barın İnkılabı
Zeydin Yusuf liderliğinde başlayan Barın İnkılabı, Doğu Türkistan’da özgürlük ve kurtuluş mücadelesinde yeni bir sayfa açtı. Barın İnkılabının Uygurlar üzerindeki etkisi ve Uygurların mücadelesinin dünyada tanınmasında tarihimiz açısından büyük önem taşımaktadır. Kısaca 90’lar sonrası bir dizi olaylarda yer alan ve katılımcı, Barın İnkılabı kahramanlarının sınıf arkadaşları ve Ablikim Mahsum Hajim’in öğrencileriydi. Toksu’da “Doğu Türkistan Adalet Partisi”, “Doğu Türkistan Allah Partisi”, “Hotan’daki Maskeli Katılımcılar Toplantısı, Doğu Türkistan Allah Partisi” vb. direniş hareketlerinde Doğu Türkistan’ın Kağılık ilçesindeki Ablikim Mahsum Hacim ve Hotan’daki Abdülehet Mahsum Hacim’in öğrencileri vardır.
Çin ordusu 5 Nisan 1990’da ramazan ayında, Doğu Türkistan’ın Kaşgar vilayetine bağlı Aksu ilçesi Barın kasabasında büyük bir soykırım gerçekleştirdi. Barın halkı, Çin’in bölge halkının bekasına yönelik büyük tehdit oluşturan aile planlaması adı altında başlatılan doğum yasağı siyasetinin kaldırılması ve Çinlilerin Doğu Türkistan’a gayri meşru göçü ile iskanının durdurulması gibi birtakım haklı taleplerini dile getirmişti. Bu taleplerin Çinliler tarafından reddedilmesi üzerine halk buna tepki göstererek sokaklara dökülmüştü. Kalabalığın artmasıyla korku ve telaşa kapılan işgalci Çin yönetimi, masum insanlara karşı ateş açarak karşılık verince Barın halkı da binlerce ağır silaha sahip Çin ordusuna karşı taşlı sopalı direnişe geçti.
Çin’in başlattığı tek taraflı ve orantısız bu savaş, bölge halkından birçok gencin katılmasıyla milli bir direnişe dönüştü. Durumun gittikçe aleyhine geliştiğini gören Çin yönetimi bölgeye 22 bin 750 silahlı asker, tanklı birlik, helikopter ve uçaklar sevk ederek bölgeyi abluka altına aldı. Yaklaşık 20 bin nüfusu olan Barın kasabasına doğru büyük bir taarruz başlatan Çin güçleri korkunç bir katliam ve yıkıma imza attı.
Olay sonrası Çin hükümeti, Kaşgar Vilâyet Yüksek Mahkemesi, Kağılık Mahkemesi, Yeken Mahkemesi, Guma Mahkemesi vb. yerlerde arka arkaya açık ceza mahkemesi açıp yüzden fazla kişiye ölüm cezası ve binlerce kişiye hapis cezası verildi. Alenen cezalandırılarak infaz edilen suçsuz insanların ve katledilen bebeklerin hesabını hiç kimse tutmadı, tutamadı…
1996 yılında Liudavan(dik kuyu) Hapishanesinde Barın İnkılabının bastırılmasına katılan Liu Jiong adlı bir Çinli asker hırsızlıktan, benimle aynı hücrede idi. Hücrede o zaman zaman sadece benimle konuşuyordu. Onun itirafına göre Kağılık’ın bazı köylerinde ev ev baskın yapıp hiç kimseyi canlı bırakmayıp katledildiğini söylemişti.
4 Nisan’da başlayan kesin çatışma 10 Nisan’a kadar sürmüştür. 4 Nisan’da Memur ve asker vb. 25 kişi yaralandı. 8 asker öldü. 6 Nisan’da Çin 20000 bini aşkın özel kuvvet ve silahlı güçle şiddetli bastırma ve kuşatma yürütmüştür. (N. H. 2017.66.65.67). (Xinjiang Gazetesi 90.26 May)
Barın inkılabı aslında 1989’da kurulan Doğu Türkistan İslam Partisi’nin planlamasıyla başlatılmış bir özgürlük mücadelesidir.
Baş komutan Zeydin Yusuf ayaklanmada şehit düşüyor.
Yardımcı baş komutan Abduğeni Tursun (firar).
Koordinasyon komutan Camal Muhemed çatışmada şehit düşüyor. İshak Hoşur İkmal komutanı şehit.
Abdurehim Turdi İletişim komutanı.
Muhemmed Turdi Taşımacılık iletişim komutanı, şehit.
Turgun İshak 2. Birlik komutanı şehit.
Muhemmet Tursun, Siddik Hajı İshak, Abdullah Kasım esas koordinasyon güçleri . Tutuklu ya da şehit (Nizamiddin Hüseyin, 2017: 59,60,61)
1990’lı Yıllar
Kuça’da Himit Talib liderliğindeki Doğu Türkistan Allah Partisi, Kerem Abduveli’nin dini aydınlatma hareketi, Kaşgardaki Ablimit Damulla Haci’nın yeni zaman eğitim usulünce birleştirerek açtığı Saciye Medresesi, Hoten ve Kaşgar’da arda arda yükselen özgürlük, bağımsızlık, uyanış hareketi Doğu Türkistan’da Çin hükümetini endişelendirmeye başlamıştı. Doğu Türkistan’da geniş çaplı bir uyanış hareketi ve halkın kendi kültür ve tarihine olan benimsemeler, araştırmalar, karşılık hareketleri yükselmeye, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden ilham almaya başlamıştı. Ve sıradaki bağımsızlık nöbeti Doğu Türkistan olmasını umuyordu. 1997 de Urumçi’nin Saybağ bölgesi kapalı hapishanede sorgu memuru odasında bir plaket gördüm, plakette “Doğu Türkistan İslam Partisi’ni Çökertmede lider Tim” diye yazılmıştı. Bu plaket Çince yazılmış olup sorgu memuru odasında duvarda asılıydı. (N.H 2017:125)
Yıl 1992
Yine Kuça ilçesinde içinde benim de bulunduğum lise 4.sınıf öğrencilerinden bir grup tarafından Tang Nuri Gazetesi yayımlandı. Gazete toplam üç sayı yayımlanmıştı. Ön sayfada ufukta yükselen bir güneş resmi bulunuyordu. Aşağıda ise Doğu Türkistan’ın özgürlüğü için! Sayfanın alt kısmında ise “Dinimiz İslam, milletimiz Türk, vatanımız Doğu Türkistan!” şeklinde Erk gazetesinin ön sayfasında da bulunan slogan yer alıyordu. Doğu Türkistan’da Çin’in bir dizi suçunu ortaya çıkaran ve Uygur halkını özgürlük için savaşmaya, mücadeleye çağıran bir gazeteydi.
Künes ilçesine bağlı Araltepe Köyünde askeri bir araç küçük bir çocuğu ezerek şehit ettiği bir vaka oldu. Bu olaydan sonra Araltepe’nin Karasu ve Kansu köyünden insanlar haftalarca Araltepe Pazar Meydanı’nda toplanarak protesto etti. Katılımcılar Kazak ve Uygurlardan oluşuyordu. Direnişin sonucunda, halkın asker taraftan cana can istemesini reddine ve dini büyüklerin araya girmesiyle para cezasıyla, silahlı askerlerin haftalarca halka tehdit ve baskılarıyla bu konuyu kapattı.
Kağılık ilçesinin Kara-Kurum tarafındaki sınırda Himit Talip’in yoldaşlarından Halil Altın, Mehmet İdris ve başka kişiler sınırdan geçmeye çalışırken askeri helikopterlerle taranarak şehit edildi. Arasında biri kendini Ofran Nehri’ne atmış. Çin askeri birimleri aylarca o kişinin naaşını arasa da bulamamışlardır. Bu olayın ayrıntıları “Barın İnkılabının 15 Yılı” adlı kitapta kayıtlıdır. (N.H, 2017: 125,128,132)
Kitabın orijinal versiyonu ben ve bir arkadaşım tarafından 1995 yılında rahmetli Nizameddin Hüseyin Efendi vasıtasıyla düzenlenerek orijinali Gök Kapaklı Not olarak adlandırıldı. 2006’da ben sorguya çekilirken Mavi Notu gördün mü? Kimde? Nerde diye soruldu, bilmediğimi, böyle bir kitap görmediğimi söyledim. On yıl sonra tekrar sorgulandığımdan şok oldum. 2016 Türkiye’ye ilk geldiğimde bu Mavi Notun Türkiye’de Celil Turan tarafından 2005’te yayınlandığını öğrendikten sonra 2006’deki tekrar sorgulandığımın nedenini anladım.
Üniversite döneminde bir arkadaşımız da bu Gök Kapaklı arşiv ile yakalanmıştı. O Nizameddin Hüseyin Efendi’min: “Ben yaşlıyım, sizler ise gençsiniz, bir şey olursa suçu benim üzerime atın” demesi üzerine hepsini Nizameddin Hüseyin’in yazısı olduğunu söylediğini söylemiş ve bu notlar vatanda hazırlandığından dolayı, bir de Hocamız Nizameddin Hüseyin Efendi bu Gök Kapaklı Notu oradaki bir muhabirin dilinden yazdığı için altı ay sonra serbest bırakılmıştık.
Yıl 1993
Doğu Türkistan genelinde şiddetli saldırı, tutuklama ve baskı dönemine geçili. Sayısızca kişiler bu harekette tutuklandı. Çin’in bu saldırısının ana hedefleri, Kağılık’taki din adamları, Kerem Abduvali’nin yoldaşları ve Hotan’daki Abdullah Mahsum Hacim’in talebeleriydi.
Yıl 1994
Toksu ilçesinde Doğu Türkistan Adalet Partisi kuruldu. Parti başkanı Sayın İsa Bey, Toksu İlçesi Küçük Yıldız Belediyesi Başkanıydı. Başkan Yardımcısı Bay Ötkür Efendi ise Toksu İlçesi 1. Lise müdürüydü. Parti üyesi Ömer Emin (şu an Almanya’da yaşıyor) ve Mömin Hacı Urumçi’de vb.… akademisyen ve dindar kişilerle beraber faaliyet gösterdiler. İlk yaptığı faaliyet Meşreplerin düzenlenmesi, yeni sade düğünlere teşvik ve din eğitiminin güçlendirilmesi gibi ön faaliyet biçimleri teşvik edildi. Toksu İlçesi ve Şahyar ve Kuçar gibi komşu bölgelerde geniş etkiler uyandırmaya başladı. Bundan endişe eden Çin hükümeti ilk İsa efendiyi görevinden attı. Birtakım kişiler tutuklandı. Bu nedenle başta İsa Efendi olmak üzere bir grup kişi yurtdışına çıkmaya çalışırken Pekin’de tutuklandılar.
Bu arada, tutuklamalar başladıktan sonra, Ötkür Efendi liderliğindeki Toksu’da kalan birtakım kişiler Doğum Kontrol İdairesi ve emniyet gibi devlet kurumlarına saldırılar düzenledi. Ardından Toksu’nun üç taraftan girişindeki köprüleri havaya uçurdu ve halka genel bir ayaklanma çağrısında bulundu. Toksu’daki Çinli tüccarlar ve yerel halkın tarlalarını işgal eden Çinli tarımcı işgalciler kaçmaya başladı.
1994 yılının sonunda, İsa Bey sekiz yıl hapis cezasına (iki yıl siyasi haklardan mahrum bırakma), Ötkür Bey ise ömür boyu hapis cezasına (müebbet siyasi haklardan mahrum bırakma) mahkûm edildi ve binlerce kişi hapis cezasına çarptırıldı. Bundan başka yüzlerce kişi idam edildi. İsa beyin duruşması Aksu Üst Mahkemesinde iki gün sürdü. (Ömer İmin Fanı dünyadaki dozah)
1999 sonu İsa Bey hapisten çıktı. Çıktıktan sonra Toksu İlçesi Ziraat Tarım Dairesinde nezaret altında çalışmaya gönderdi. O arada zor günler geçiriyordu, bu nedenle kaç keresinde Kuçar’daki dava arkadaşlarına maddi destek verdiğimiz oldu. Aradan bir sene geçmeden tekrar tutuklandı. Bir daha 10 sene hapse çarptırıldı.
12 Kasım 1994 gecesi Doğu Türkistan’ın Ayyıldızlı Gök Bayrağı Toksu İlçe Halk Hükümeti’nin bayrak direğine çıkarıldı (görgü tanığı İzçi). Bayrak sabah 10’a kadar dalgalandı, ancak o saate kadar hatta karşısındaki karakol ve güvenlik birimleri bile başını kaldırıp yukarıdaki bu bayrağı fark etmemiş, pencere önüne gelen vali bu bayrağı görünce şok olmuş ve bu olay Toksu ilçesindeki Çin yetkili makamlarını baya paniğe düşürmüş, bu nedenle çevredeki askeri birimlerden asker takviye etmişlerdi. Ben o dönemde Tuksu’daydım, dikilen bayraktan biri benim evimde yastığın içinde saklıydı.
2004’te evlendiğimde bende unutmuşum bayrağın yastığın içinde olduğunu, hanım bir gün dışarıdan eve geldiğimde yatak odamızda bayrağı ortaya açmış, şaşırmış kalmış. Daha açıkçası Doğu Türkistan’da o dönemde birçok genç Doğu Türkistan’ın ay yıldızlı gök bayrağının nasıl olduğunu bile bilmiyordu. Biz de o bayrağı İsa Yusuf Alptekin döneminde Türkiye’de yayınlanmış Doğu Türkistan Avazi isimli gazeteden gördüğümüz şekliyle kendimiz yapmıştık. Daha sonra o partinin bir başka üyesi Hamit Kari isimli arkadaşımıza teslim ettim. O arkadaşımız 2007’de bir trafik kazasında Hakkın rahmetine kavuştu.
Uygurların Doğu Türkistan’da Nizameddin Hüseyin Efendi önderliğinde Çin’in ürettiği tuğla çayını boykot eylemi olmuştu. Bu konuda gazetelerde “Kara çay ve Uygurların Seçimi” başlıklı makale yayınlandı. Çin bu boykot inkılabında 400 milyon yuan zarar ettiğini ve alakalı kişilerin ağır şekilde cezalandırılacağını açıkladı. Özerk bölge başkanı Ablet Abdurreşit bunu açıkça Çin malına boykot edilerek devlete karşı suç işlendiğini, ilgili kişilerin ağır cezalandırması gerektiğini açıkladı. Bu nedenle zararlı çıkan Çin’in gayrı meşru askeri birimi Bingtüan çay ticaretini manipüle etmekten feragat etti (Asya Kindiki Gazetesi. Xinjıang Gazetesi ve görgü tanığı İzçi)
Yıl 1995
Merhum Rahman Vahidi aracılığıyla Aksu İl Mahkemesi’nin olayla ilgili mahkeme tutanaklarını alıp hocam Nizameddin Hüseyin’e teslim ettim. Rahman Vahidi, Hacı Yakup Anat, 1990’lardan sonraki Aksu Mahkemesinde siyasi nedenlerle açılan mahkeme kayıtlarının büyük çoğunluğunu bir şekilde ele geçirmiş ve bunu Nizameddin Hüseyin Efendiye teslim etmem için vermişti. O sefer yaklaşık 15 gün boyunca Aksu’da Hacı Yakup Anat, Rahman Vahidi ve diğerleri ile birlikte oldum. Rahmetli Hacı Yakup Anat’ın Urumçi’deki evindeki kitaplığı Doğu Türkistan tarihine ve Doğu Türkistan’a ilişkin materyallerle doluydu. Bu devirdeki konuyla ilişkin ünlü akademisyenlerin materyal kaynağıydı. Onun kendi ağzıyla söylediğine göre, Türkiye’de Türk tarihine ait herhangi bir kitap yayınlanırsa aynı vakitte onun eline ulaşacakmış.
Bu Nenjing Üniversitesi’nde çalıştığı zamanlarda, yani Milliyetçi Çin döneminde böyle başlanmış. O dönemde Muhammed Emin Buğra, İsa Yusuf Alptekinler Nenjing’de faaliyet göstermişler. Nenjing Üniversitesi’nde ilk Türk Dili ve Tarihi Fakültesi açılmıştı. Muhammet Emin Buğra okulun rektörlüğüne davet ediliyor. Buna cevaben Muhammet Emin Buğra kendisinden daha iyi adayın olduğunu söyleyip Hacı Yakup Anat’ı öneriyor. Bir keresinde yabancı diplomatlar toplantısında Hacı Yakup Anat Türkiye’nin büyükelçisi ve Bakanına çevirmenlik yapmış olup, onlar onun akıcı Türkçesine ve Türk Tarihine olan bilgisinden hayran kalıp onun kim olduğunu sormuşlardı.
Hacı Yakup Anat kendisinin Doğu Türkistanlı Uygur türkü olduğunu, Nenjing Üniversitesi’nde Türk Tarihi dersi verdiğini söylediğinde, onlar neye ihtiyaç olduğunu sormuş. Hacı Yakup Anat Türk tarihine ilişkin materyaller ve bilgilerin eksikliğini, ders materyallerinin eksikliğini dile getirdikten sonra bu dönemden başlayarak Türk Tarihi ve Doğu Türkistan’a ilişkin materyallerin bazıları Türkiye’den geleceğini, bunun Kültür Devrimi döneminde durdurulduğunu, ondan sonra Sincan Üniversitesi’nde çalıştığı dönemde tekrar gelmesi için müracaat ettiğini, Özerk Bölge Başkanı Tömür Davamet döneminde de geldiğini, ayrıca Ablet Abdüreşit döneminde durdurulduğunu kendisi söylemişti. (görgü tanığı izçi, Dr. Nebican Tursun)
Konuya dönecek olursak, Doğu Türkistan’da 1992’den 1997’ye kadar olan dönem, protestoların ve direniş hareketlerinin zirve yaptığı dönemdi. Doğu Türkistan halkı genel bir ayaklanma ve halk devrimi hazırlığındaydı ve ülkenin her yerinde gençlik gösterileri yapılıyordu. Halk 1997’de genel bir ayaklanma olacağına, bağımsızlık sırasının geleceğine inanıyordu.
Kaşgar, Hotan, Aksu, Kuçar ve Korla’da bir dizi protestolar, ayaklanmalar başladı. Kuçar İlçesi’nde, Kuçar İlçesi’ne bağlı Çimen ile Bıhişbağ arasında Mehmet Kutbeddin öncülüğünde bir grup kişiler ile polis arasında sıcak çatışma çıktı. Mehmet Kutbeddin ve yoldaşları çatışmada şehit düştü, bu çatışmayla ilgili yüzlerce kişi tutuklandı. 1
Bozdong olayı da o yıl meydana geldi. Aksu direniş hareketinde polislerin tutuklamasından sağ kalan birtakım kişiler Bozdong sınırından geçerken, Kırgız çobanlarının Çin polisine ihbar etmesiyle bu gençler ile polisler arasında çatışma yaşandı. Çatışmada bazı kişiler olay yerinde şehit edildi, tutuklandı, bazıları ise olay yerinde daha sonra vurularak şehit edildi. Olayla ilişkin Ahmetcan 1. Nolu hapishaneye, Turdi Hafız 3. Nolu Hapishaneye, Abdusupur 3. Nolu hapishaneye, Uçturpanlı Mutellib, Mevlan ve diğer bir arkadaşı Turfan Aydıngöl Hapishanesine atıldı.
Rahmetli Hocamız Nizameddin Hüseyin Efendinin tutuklanmasının ardından ben de Kuçar’da tutukladıktan sonra Urumçi’ye sevk edilirken yüzlerce jandarma eşliğinde onlarla aynı araçta taşındım. Bu sayede yol üzerinde Karaşehir, Turfan hapishanelerinde konaklama yaparken oradaki durumları da görmüş oldum. Ve bu insanların azıcık hikayesini dinlemeye muvaffak oldum. Bu detaylarda Gök Kapaklı arşivin sonraki bizim devam ettiğimiz bölümünde de kaydedilmişti. (görgü tanığı İzçi)
Yıl 1996
Hoten’de Doğu Türkistan İslam Partisi’nin maskeli toplantısı düzenlenmiş ve toplantı video kaydının polislerin eline geçmesiyle genel tutuklama başlamıştı. Sonuç olarak bu nedenle Doğu Türkistan halkının 1997 yılında umduğu genel ayaklanma hareketi planı yıkıldı. Bu dönemde bazı gençler para toplama, ayaklanmaya hazırlık yapma adı altında, Çin yanlısı ya da sözde hainlerin ve Çinlilerin mallarını yağmalama gibi yol izlediğinden 95-97 yılları arasında soygun, hırsızlık yaparken yakalanıp, sorguya çekildiğinde niye yaptın sorusuna para toplayıp direniş hareketi için kullanacaktım cevabıyla hapse atılan gençler de çoktur.
Yılın sonunda Kuçar’ın Alkagu köyünde Himit Talib’i ifşa eden Kuçarlı İmam Kuyumcu Abduveli ve arkadaşları tarafından vurularak öldürüldü. Abduveli 1997’de açık mahkemede ölüme mahkûm edildi. Kuçar’da binlerce kişinin yargılandığı açık mahkeme yapıldı. Mahkemede Doğu Türkistan İslam Partisi’nin Kuçar’daki temsilcisi Galip Can ve Yasin Mehmet’in Hoten toplantısına katıldığı hakkında hüküm okundu, bu olaylara ilişkin tüm aile üyeleri dahil herkes yüzlerce genç bir arada yargılandı ve açık mahkeme askerlerin nezareti altında Kuçar ilçesinin yeni şehirdeki açık sineme salonuna getirildi. Bu mahkemede en ağırı ölüm cezasından en hafif üç yıl hapis cezası verildi. Aynı aileden dört-beş kişinin de ceza aldığı görüldü. Örneğin, İslam Yusuf ailesinin damadı Yasin Mehmet, oğulları Abdulkerim, Mehmet Emin, Abdulhelil, Ablimit ve diğerleri…bu dönemin dosyaları da Gök Kapaklı arşivin sonraki bölümünde kayıtlıdır.
Çin, Doğu Türkistan’da, esas olarak Karasu ve Urumçi’deki güney dağlık, Heijasan gibi Uygur nüfuslu bölgeleri zorla göç ettirmeye başladı. (Uygur Haber Ajansı)
Aslında Çin Urumçi’ deki Uygur nüfusunu kontrol etmeyi amaçlayan zorla tahliyelere başlamışı. Çin hükümeti, Çin’in güvenliği Sincan (Doğu Türkistan), Sincan’ın güvenliği Urumçi diye Urumçi’de git gide artan Uygur nüfusunu başka bölgelere taşıyarak azaltmayı hedeflemişti. O zamandan beri, Uygurların Urumçi nüfusuna girmesi için bir takım katı koşullar ve kısıtlamalar getirildi.
Yıl 1997
Gulca katliamı 1997’de gerçekleşti. Bu Doğu Türkistan’da erken patlak veren genel ayaklanmanın bir kısmı idi. Bu genel ayaklanmanın başka yerlere erken kendini belli etmesinden Gulca Hareketi erken yapılmak zorunda kaldı. Gulca’da binlerce genç katledildi, hapsedildi ve buz depolarında dondurularak şehit edildi. (Gülşen Abdukadır 5. Febral Arşivi). Ardından Yine 1997’de Urumçi’de otobüste patlama oldu. Olayla alakalı Mustafa (Kelpinli, Shanggay’da yüksek lisans eğitimi görmüş), Gayret (Toksu hareketi katılımcısı), Turdı Hafız (Üçturfanlı), vb.…gençler tutuklandı ve aynı sene içerisinde idama mahkûm edildi.
Uygurların gözünü diktiği Hong Kong’un geri alınmasına doğru giden süreçte, Çin işgaline karşı geniş çaplı bir ayaklanma ve halkın devrim hareketi arzusu böylece parça parça yok edilerek bitirildi, ama Uygur halkının büyük ayaklanma arzusu ve isteği hiç bitmedi ve asla bitmeyecekti.
Yıl 1998
8 Mart 1998 Üstat Nizamidin Hüseyin, Çin hapishanesinden bir yıl sonra kefaletle ailesine verildi. Aslında işin aslı, Doğu Türkistan’ın büyük ittihatçısı hapishane hastanesinde zehirlendikten sonra evine verilmişti. (RFA)
Ustat Nizamiddin Hüseyin Efendi, 20. yüzyılda Uygur tarihinde köklü geçmişe sahip bir kişidir. O 1940’lı yıllarda Uygur Halkının Milli Kurtuluş yılları döneminde 16 yaşında Taşkorgan partizanlarına katılmış, çok kez ağır yaralar almış ve Ölmez Tohtimet adını almıştır. Doğu Türkistan Cumhuriyeti Çin’le 11 maddeli antlaşma yaptığı dönemde Milliyetçi Çin tarafından tutuklanarak hapse atılmıştır. 1946 antlaşma dönemindeki baskıyla serbest bırakılmış ve Urumçi’de Xinjang Enstitüsü Tarih Coğrafya fakültesine girmiştir. 1951’le 1957 arası Xinjıang gazetesinde muhabir, editör olarak görev yapmıştır. 1958 de “Şiddet yanlısı Milliyetçi, Pantürkist” diye adlandırılıp 1978’e kadar 20 yıl hapiste kalmıştır.
Bu süreç içinde her bulduğu fırsatta hapisten kaçmıştı. 1980’lı yıllarda Kültür devriminin bitmesiyle ve bir kısım aydınlar özgürlüğe kavuştuğunda Üstat da Uygur Kültürü ve İnancı hakkında birçok makaleleri yayımlayıp halk arasında ilgi gördü. (Xinjiang Medeniyeti Dergisi). 3 Mart 1997’de 71 yaşındaki üstat bir daha tutuklandı ve son günlerini hapiste geçirdi. Mart 1998’de kefaletle serbest bırakıldıktan birkaç gün sonra 8 Nisan günü evinde şehit düştü. Üstad’a Doğu Türkistan’ın son dönemdeki direniş abidesi diyebiliriz. Bugün dünya çapında faaliyet gösteren Uygurların özgürlük savaşçılarından Dulkun İsa başta olmak üzere birçoğu üstadın yetiştirdiği fidanlardandır. Üstat zamanında yine Doğu Türkistan direnişinin kara kutusu, vatan içinde davaya ışık tutan meşalesidir. Mezarı dava arkadaşı tarihçi Turgun Almas ile yan yanadır.
1998’de bazı siyasi tutuklular Şayar Hapishanesinden kaçtı. Şayar’ın içinde şiddetli bir çatışma çıktı. Olaya karışan kişiler, Şayar Cezaevi’nde gözaltına alındıktan sonra, traktörle kazılmış çukurlara mahkumlar önünde diri diri gömüldüler. (görgü tanığı beyanı )
YIL 2000
2000 yılından bu yana, Çin hükümeti Doğu Türkistan’da resmi olarak bir “kilit nüfus” profili oluşturmuştur. Çemberin merkezinde birinci derece akrabaları, ikinci çemberde yakın dostları, üçüncü çemberde ikinci dereceden akrabaları, dördüncü çemberde ikinci dereceden dostları, beşinci çemberde dostunun dostu, akrabasının akrabası, mahalle komşuları olup bir kişinin çevresinde on halka olacak şekilde izleme sistemini hayata geçirdi. Kara listeye alınanlar birden ona kadar derecelere ayrılırdı. Bu kara listedeki kişiler her bayram ve bazı günleri hapiste geçirmek zorundaydı. Doğu Türkistan’ın neresinde birer vaka olsa ilk önce bunlar toplanıyordu.
2000’de Abdullah Kurban, Abdüsselam Kurban kardeşlere kırmızı liste çıkarıldı. Sonuçta yaşanan çatışmada Kuça İlçe Emniyet Komünist Parti Başkanı Chenpeng vuruldu. Olay yerinde Abdussalam Kurban ve yoldaşları Kadır, Nuriman ev sahipleri katledildi. Kardeşlerin babası Kurban Karim, annesi Hevvahan ve kardeşi Mehmet Niyaz da 10 ila 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Olay yaşanan ev ise özerk bölge yardımcı başkanı Mehmet Emin Zakir’in akrabalarıydı. Bir başka olayda bu özerk bölge başkan yardımcısının ablasının evinde yaşandı, olayda tutuklama kararı çıkarılan firari kendini patlatmış olup başkanın yeğeni Abdülkerim ise hapis cezasına çarptırıldı.
Kardeşlerden Abdullah Kurban sene 2004’e kadar firardaydı, Toksu’da yakalandığında sonuna kadar çatışmış ve Mennisa adlı bir hanım ile en son polise diri yakalanmamak için birbirlerini vurarak şehit düşmüşlerdir. Polisler bu konuda onların intihar ettiğini söylemiştir. Bunlarla ilişkili olaya özerk bölge yardımcı başkanı Mehmet Emin Zakir sülalesinden birçok akrabaları katılmış olduğu ortaya çıktı. Bu Doğu Türkistan’da özerk bölge başkanı ailesinin direniş olayına katıldığı ve Çin’in en çok darbe yediği bir olaydır. (Uygur Haber Ajansı. Görgü tanık İzchi)
YIL 2008
2008 Olimpiyatları öncesinde, Kuçar’daki İlçe emniyet müdürlüğüne yönelik bir saldırı oldu. Ancak bunun Çin hükümetinin aklı başında olmayan çocukları kandırarak yaptığı bir olay olduğu söylenebilir. Çin bundan önce sık sık dünya çapında Uygurların Pekin olimpiyat öncesi saldırı yapacaklarını ve çinin terorle karşı kaldığı bir mağdur gibi algı oluşturmaya çalışıyordu. Katılımcıların çoğu 16-17 yaş arası çocuklardı ve ertesi gün Çin, dünyanın dört bir yanından gazetecileri sahneyi izlemeleri için davet ettiler. Yeni Uygurları terörle suçlamaya sahne hazırlamış ve Pekin olimpiyatı öncesi Pekin’e toplanan tüm muhabirleri olaydan bir gün sonra hemen olay yerini görmeye Kuçar’a getirmişlerdi. Bu olayın komik yanı, saldırı düzenleyen gençler içinde işten kovulan bir polisin olması ve yıllar sonra o polisin terfi ettirilip yeniden işe alınması. (BBC. VALSTRIET. NEV YORK TIMES.XINHUA.)
2008 yılında, Çin devletinin Pekin merkezli devlete bağlı Çin seddi Transport şirketinin ondan fazla Uygur kamyon şoförü tutuklandı. Nedeni ise Kamyonların altına saklanarak yurt dışına çıkamayan bazı Uygurların Kırgızistan ve Pakistan üzerinden kaçırmaları. Bu şirketin olaylarla ilgili olarak muhasebeci ve başka elemanları da tutuklandı. Daha sonra yüzlerce Uygur’un bu şirkete ödeme yapıp pasaport aldığı, şoför pasaportlarını kullanarak ülkeden kaçtığı ortaya çıktı.(GÖRGÜ TANIK İZCHİ)
YIL 2009
2009 yılında Yarken İlçesinin Yarken Darilmullemin, yeni Yeken lisesi önündeki Akşam Pazarı Caddesi’nde binlerce insan katledildi. Ancak olayla ilgili herhangi bir bilgi verilmedi. Hatta bu sokaktaki Çinli göçmenler de birlikte öldürülmüş, bu olayla ilgili hiçbir şekilde herhangi bir bilgi alınamamıştı. Bu, Doğu Türkistan tarihinin en gizemli ve ölü sayısı en çok, içinde Çinli göçmenlerin de bulunduğu katliam olaylarından biridir. Haberin yayılmasına engel olmak için bu caddede dükkân açan ve olay yerinde bulunan Çinliler bile katledilmiş bir olaydır. (GÖRGÜ TANIK BEYANI)
2009 yılında dünyaca bilinen Urumçi katliamı yaşandı. Çin her ne kadar sayıları gizlese bile bu olaya katılan ve aynı zamanda yara almış biri olarak, araştırma nedeniyle olayda görev yapan birçok polis ve tanıdık memurlardan aldığım sayı ölen Uygurların üç binin üzerinde olmasıdır. O zamandan beri Çin hükümeti, Uygurların kapsamlı bir şekilde arşivlenmesi de dahil olmak üzere bir dizi rejim politikası uygulamaya başladı. Tek giriş çıkışlı alan inşaatı başlattı. Kuzey bölgeleri Uygursuz bölge yapmaya başladı. Şihenze, Saven, Manas, Çöçek, Altay ve Bortala’nın kuzey bölgelerinde, güneyden adres kaydı yaptırmayan Uygurları ve tüccarları memleketine geri göndermeye başladı.
2014 yılında Altay vilayetindeki Uygurların sayısı 3.000’in altına, Çöçek’teki Uygurların sayısı 5.000’in altına düştü. Urumçi’de 2016’ya kadar 500 bin Uygur geldiği yere ya da asıl memleketine göç ettirildi. Sene 2016 en son Türkiye’ye geldiğimde oğlumun sınıf arkadaşlarının 53 çocuktan sadece 14’ü kaldığını, kalanın memleketine döndüğünü söylemişlerdi. ( BBC. NEV YORK TIMES. VAL. XINHUA. TRT) O zamandan her aileye birden üçe kadar muhtar sorumlu olup Uygurların evlerini haritalandırıp kodladılar. Kişilerin giyinişini, özeliği, mal varlıkları, dini görüşlerini, namaz kılıp kılmaması vb. kayıt altına alıp şu anki kampa gönderilecek kişilerin temelini o zamanlardan atmıştır.
YIL 2013
2013 yılında Lükçün Ayaklanması oldu. Olayla ilgili Turfan, Lükçünde binlerce kişi tutuklandı, katledildi. 26 Haziran 2013 Lükçün Katliamı: Doğu Türkistan’ın Turfan Vilayetine bağlı Piçan İlçesinin Lükçün kentinde oturan Uygur Türkleri, topraklarının zorla ellerinden alınarak bölgeye getirilip yerleştirilen etnik Çinli göçmenlere verilmesini kabul etmediklerini beyan için kent yönetimi ile Polis Merkezi’nin bulunduğu binaya gelerek olayı şikâyet etmişlerdir. Çin işgal yönetimi bu Uygur köylüleri dinleme yerine işgal polislerine emir vererek üzerlerine ateş açtırır. Çıkan çatışmalarda 35 Uygur ile 11 Çin işgal polisi toplam 46 kişi hayatını kaybeder. Onlarca kişi yaralanır. Olaylardan sonra Çin işgal güçleri Lükçün kentini abluka altına alır ve büyük tutuklamalar yapar. Bu olay ile ilgili şimdiye kadar hiçbir resmî açıklama yapılmamış ve olayla ilgili bilgi de verilmemiştir. (BBC. NEV YORK TİMES. VAL. XINHUA.XINJAING GAZETESI.URUMQI KECHLIK GAZETESİ.TRT)
YIL 2014
2014 Yerken Elişku katliamı oldu. Bu katliamda Elişku belediyesinden üç binden fazla kişi şehit edildi. Tutuklanan kişi sayısı da bir o kadar vardı. Doğu Türkistan Platformu Genel Sekreteri Abdulehed Er’in verdiği bilgilere göre, Çin işgal altındaki Doğu Türkistan’ın Kaşgar iline bağlı Yeken ilçesinde 28 Temmuz Pazartesi günü adeta katliam gerçekleştirdi.
Çin bölgeye hava saldırısı yaparak, Yeken ilçesinin Elişku ve Hangdi köylerini adeta dümdüz etti. Bölgede olağanüstü hâl ilan edilirken, insanların sokağa çıkması yasaklandı. (BBC. NEV YORK TİMESÇXINHUA.XINJIANG GAZETESI.XJTV)
2014 yılında Kırgızistan sınırında 14 Uygur, Kırgız askerleri tarafından vurularak şehit edildi, Kelimenin tam anlamıyla bir Boraltan köprüsü daha yaşanmıştı. Çin kaynakları 14 kişi olduğunu Urumçi Akşam Gazetesi, Xinjıang Gazetesi Çince Uygurca yayınladı. (XINJIANG GAZETESI.TRT.XINHUA BBC. VB.)
2014’te Hoten’in Guma ilçesinde dağlarda kıymetli maden arayan 14 kişi vurularak öldürüldü. Kurbanların aileleri, Çin hükümetinin terörist olduklarını iddia etmesine rağmen Çin hükümetine dava açtı. Ama tehditle davayı geri çekmek zorunda kaldılar. Aile bireyleri devleti tehdit etmekten tutuklandı. (XINJIANG GAZETESI.)
Şöhret Zakir, 2014 yılında yaptığı bir konuşmada, Sincan’daki terörün kaynağının, başta Hotan’daki kaştaş (kıymetli taş) tüccarları olmak üzere gelir kaynağı açık ve net olmayan servet sahipleri olduğunu iddia etti. Ondan sonra ilk takibe alınıp sorguya çekilenler zengin ve girişimciler, iş adamları oldu. Bu seferde dört yüz bin yuanden fazla parası olan ya da serveti olan tüm Uygurlar listeye alındı. (XINHUA. ESET.SULEYMAN ŞÖHRET ZAKIR)
Kuçar ilçesi Alakağu belediyesinde polisle halk arasında bir kanlı direniş olayı oldu. Olay yerinde olan emniyet müdürü şoförünün beyanı şöyle:
“Sabah erkenden telefonda tüm emniyet birimlerine Alakağu belediyesine toplanması hakkında emir geldi. Ben de o gün her günkü gibi emniyet müdürü Ablıkimin emriyle Alakağu’ya geldim, gelirken gördüğüm, Alakğu girişindeki tüm yollar kontrol altına alınmış, Toksu tarafına giden yolda onlarca halk otobüsü teyakkuzda bekliyormuş, halk normalden fazlasıyla Alakağu’nun Pazar günü olduğu için kalabalık ve Pazar da normal devam ediyordu. Anlamadığım şu bunca teyakkuz ne için, aslında olay önceden planlanmış, yeni başörtülü kadınları tutuklama ve Pazar kalabalığına ibret için yerinde cezalandırmak üzere Kuçar Komünst Parti Sekreteri ve emniyet her şeyi önceden organize etmiş.”
Halk hiçbir şeyden habersiz pazar günü köy kasabalardan gelip toplandıktan sonra sokaklardaki başörtülü kadınları tutuklamaya başladılar. Emniyet ve devlet memurları başörtülü kadın avına çıkmış. Bu arada tutuklanan kadınlardan birkaçı direndiği için pazarda yere sürüklenerek emniyete getirildi. Emniyetin kapısından içeri aldıktan sonra hepsinin başörtü ve uzun eteklerini zorla çıkartmaya başladılar, bu olay halkın gözü önünde olduğu için kadınların eşleri, akrabaları, çocukları emniyet önüne toplandılar, önce yapmayın etmeyin dediler. Daha sonra Ablikim denen kişi sokaktaki halkı vur emri verdi. Polisler emniyetin terasından halka ateş açmaya başladı. Askerler Pazar çıkışını kapattı ve halkı ateş edilen tarafa sürüklüyordu.
Sonra halk da eline ne çıkarsa bulabildiği şeyleri alıp emniyeti taş çamur yağmuruna tuttu. Ama pek çok kayıp oldu.
Olay yerinde ölenlerin cesedini askeri araca yüklediği ve emniyet içine topladığı için hepsini saydım. 39 ceset vardı. Daha can çıkmamış yaralılar da vardı onları da vurdu. Daha fazla görmeye dayanamadım. Sonra kalabalığın hepsini teyakkuzda bekleyen otobüslere bindirdiler. Ertesi gün akşama kadar üç binden fazla kişi tutuklandı. Hepsi gençler ve 40 yaşın altındaki insanlardı. Tutukluların çoğu eskiden kara listede olanlardı. Bunları Kuçar, Bay, Şahyar, Toksu ilçelerindeki hapishanelere naklettiler. Bu olay hakkında yukarıdaki beyanı daha sonra konuştuğum Alakağu Hastanesinden bir doktor da aynısını anlatıyor: Hastaneye o gün yüzü aşkın yaralı getirildi, ancak bunlar hafif yaralıydı, ağır yaralılar Kuçar’daki hastaneye kaldırıldı, ama çoğu yolda öldü ya da öldürüldü. Bazen yaralıları kurtarın çığlığına rağmen kan kaybından ölüme bırakıtılar .(GÖRGÜ TANIK.KUÇAR ÇKP ARŞİVİ)
YIL 2015
2015 yılında Çin hükümeti yüzden fazla Uygur’u Tayland’dan geri getirdi. (TRT.BBC. XINHUA.XJTV) Olayın ardından Çin hükümeti, Lukçün ayaklanmasından ve Tayland ile Afganistan’dan getirilen yirmiden fazla Uygur’un televizyonda itirafçı olduğunu yayınladı. Bunların arasında Türkiye’den getirilen birkaç genç de vardı. Bu propaganda videosu bir hafta boyunca Urumçi Televizyonunda, Xinjiang Televizyonu 2-5 Kanallarında yayınlandı. Filmde, arkasında Doğu Türkistan bayrağı bulunan Abdukadir Yapçan’ın kısa bir videosu yer alıyordu. O videoda Abdulkadir Yapçanın Tayland hükümetini kınadığı ve Tayland hükümetinin bu Uygurları Çin’e iade etmesi insanlığa karşı suç olduğunu, Uygurların Tayland devletinden zaman, mekân seçmeden kesin kısas alacağı hakkındaki beyanı vardı. Aslında bu Çin’in Taylanda tertip ettiği patlama olayı için Uygur diasporasını suçlamaya malzeme hazırlamak için yaptığı montaj ya da kasıtlı propaganda diye biliriz. ()
Kaynaklar:
4. “https://bbs.venxuecity.com/
5. Daha detaylı bilgi “Nizamettin Hüseyin Efendi’nin Gök Kapaklı Arşiv ’inde” yer almaktadır.
7. “http://vvv.shehui.pku.edu.cn/
8. Yukarıda bahsettiğim Tang Nurı gazetesi basın üyeleri Çin polisleri tarafından tutuklanmaya başladığında ilk buraya gitmiştim ve bu olayların Çin askeri komutanla sohbet eden masaya oturan bizim oradaki dava arkadaşımın babasıydı.kendisi mahalle imamı oluyordu.
9. Bu olayın ayrıntıları “Barın İnkılabının 15 .Yılı” adlı kitapta Ofran Paciesi başlıkla kayıtlıdır.
10. Ömer İmin kalemindeki Fanı Dünyadaki Cehennem. kendisi yukarda bahsi geçen bu partinin üyesidir .ben 1994 de Ötkür efendi ve başka parti üyeleri ile bizzat muhatap olmuştum. Daha sonrası bu vakaya alakadar tarihi kayıta almak ve mahkeme kayıtlarını almaya, Nizameddin Efendinin oradaki dava arkadaşına kaç kere posta taşımıştım.
11. Yukarda bahsi geçen konuyu şu anda ABD’ de olan tarihçi Nebijan Tursun efendi de delilliyor, kendisi zamanında Haji Yakup Anat’la aynı fakültede çalışmış biridir.
12. Mehmet kutbiddin ve ailesiyle yakından tanışlığım vardı. Babası Mehmet kutbiddin şehid olduktan sonra kaç kere bizim eve gelmişti. Sohbet ediyorduk. Ben tang nurı gazetesi ifşa olduktan sonra firarken o ailede de sığınmıştım.
14. Gülşen Abdukadır. 5.Fevral Arşivleri
https://vvv.rfa.org/uyghur/
15.https://vvv.rfa.org/uyghur/
ABD merkezli Özgür Asya radyosunda Üstad Nizamiddin Efendi’nin hayatına 45 bölüme ayrılarak anlatılmıştır.
16. Bu olayla ilgili bazı kişileri 2000lı yıllarda ziyaret etmiştim. O detaylar da Gök Kapaklı arşivin sonraki bölümünde kayıtlıdır.
17. https://vvv.chinanevs.com.cn/
https://turkistantimes.com/m/
18. https://vvv.theguardian.com/
https://vvv.nytimes.com/2008/
https://vvv.france24.com/en/
19. https://vvv.ethrv.org/5-
21. https://vvv.uyghurcongress.
https://vvv.rfa.org/english/
https://vvv.uyghurcongress.
https://globalafrica.isp.msu.
https://en.everybodyviki.com/
22、https://islamianaliz.com/
23. XINJIANG GEZİTİ
24. XJTV 2, 5 KANAL
Kaynak: https://akademiye.org/tr/?p=7275