ANKARA (QHA) 4 KASIM 2018 –

Türk Ocakları’nın Doğu Türkistan’daki İnsanlık İhlalleri’ni konu edindiği panelde, hüzün ve ümit bir arada yaşandı. Doğu Türkistan’daki Çin baskıları bir kere daha dile getirildi.

Türkiyenin en eski sivil toplum örgütü olan Türk Ocaklarının, Çin’in Doğu Türkistan’daki toplama kampları hakkında düzenlediği panel, Ankara Milli Kütüphane konferans salonunda gerçekleştirildi. Panelde, oturum başkanlığını Türk Ocakları Genel Başkanı Prof.Dr. Mehmet Öz yaparken, Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk, Doç. Dr. Erkin Emet, Abdullah Buksur ve Ömürbek Bekali konuşmacı oldu.

Programın açılış konuşmasını yapan Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz, Türkiye ile Doğu Türkistan arasındaki ayrılamaz bağlara dikkat çekti. Bu çerçevede Öz, “Çin ile ilişkilere Türkistanlı soydaşlarımız feda edilememeli. Bizim Çin ile ilişkilerimiz varmış? Bizim tüm ülkelerle işbirliğimiz var. Bu bir bahane değil. Çin’in Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye, Çin için bir pazar ve Batı’ya açılan bir kapıdır. Dolayısıyla, devletimiz Çin’e bunu anlatmalıdır. Örneğin; Doğu Türkistan’da Prof. Dr. Erhan Aydın’ın eşi aylardır hapis tutuluyor. Bunu dile getirmek gerek.”  şeklinde konuştu.

TOPLAMA KAMPLARININ CANLI TANIĞI: ÖMÜRBEK BEKALİ

Panelin ilk konuşmacısı, Mayıs 2018’de 8 ay kaldığı toplama kampından kurtulan, Çin’in yaşattığı vahşetin en canlı tanığı Ömürbek Bekali oldu.

Bekali, konuşmasına toplama kamplarındaki Uygur Türklerinin durumunu temsilen elleri ve ayakları zincirle bağlanmış şekilde çıktı. Konuşmasına hüzünlü bir şekilde başlayan Bekali, yaşadığı durumu anlatırken kendisi de salondakiler de gözyaşlarına hakim olamadı. Bekali’nin konuşmasında şu sözlere yer verdi:

“Ben bir turizmciyim. Bir Doğu Türkistanlıyım. Kazak vatandaşıyım. Dedemi görmek için gittiğim Şark-ı Türkistan’da 8 ay tutuklu kaldım. Kazakistan vatandaşı olduğum halde kamplara alındım. Orada Türk olmanız, Müslüman olmanız tutuklanmanız için yeterlidir. Ben bugün Şark-ı Türkistan’daki 30 milyon Uygur Türkünün durumunu, yaşadığı zulmü anlatmak için geldim, bunun için çok gururluyum.

Kamplarda bize, ‘Siz Suriye’deki teröristlere yardım ediyorsunuz terörü buraya da taşıyacaksınız’ diye aşağılıyorlardı. Bir öğün yemek için, Çin liderlerini, devlet başkanını, komünist parti başkanlarını metheden şarkılar söylemeniz gerekiyordu. Buraya zincirlerle çıktım çünkü kampa ilk geleni bu şekilde tutuyorlar. Hiçbir yere gidemiyorsunuz tüm ihtiyaçlarınızı orada gidermek zorundasınız. Yerinize yeni biri gelene kadar.  Böyle bir zulüm ve baskı var. Çin, yakın zamana kadar varlığını bile inkar ettiği kampları dünyaya “eğitim kampları” olarak göstermeye çalışıyor. Orası eğitim kampı falan değil! Benim eğitime ihtiyacım mı var? Ailemde kamplara alınan akademisyenler, eğitimciler var bunların eğitime ihtiyacı olabilir mi? O kamplardan ben Kazakistan vatandaşı olduğum için çıkabildim. Başka türlü çıkma ihtimaliniz yok. Ancak ölünüz çıkar. Nitekim geçen ay (18 Eylül’de) kampta olan babamın ölüm haberini aldım. Bu haberi de, kardeşim Doğu Türkistan’dan kendini tehlikeye atarak bana iletti. Muhtemelen bu haberi verdiği için onu da kampa aldılar. Zulüm bu seviyede.”

Ömürbek Bekali konuşmasının sonunda ise, “Ben bir Hun evladı ve Türk soylu biri olarak, oradaki kardeşlerimin halini dünyaya anlatmayı kendime bir vazife olarak görüyorum. Ömrümün sonuna kadar, Şarki Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele vereceğim. Doğu Türkistan’da Türk, Türkiye dediğiniz zaman oradaki insanlar için akan sular durur. Türkiye’yi çok severler. Ancak Türkiye’nin bizim yaşadığımız duruma tepki vermemesi bizi çok üzüyor. Son olarak, bize Türk diyorlar. Böyle doğduk böyle öleceğiz.” ifadelerini kullandı.

“DOĞU TÜRKİSTAN, İDEOLOJİK BİR MESELE DEĞİL İNSAN HAKLARI SORUNUDUR!”

Panelde konuşan Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Abdullah Buksur, Doğu Türkistan’daki zulmün insan hakları boyutunu ele aldı.

Türk milletinin medeniyet kodlarında var olan bir duruşla Doğu Türkistan meselesindeki  duyarlılığının, “bir insanı korumak bütün insanlığı korumaktır” anlayışından ileri geldiğini vurgulayan Buksur, “İnsan hakları özgürlük adalet gibi sözcüklerin anlamını yitirdiği bugünkü dünyada bu kavramlara en çok sahip çıkması gereken bizleriz. Çünkü, buna en çok ihtiyacı olan bizleriz. Biz İnsan hakları derneği olarak Türk Dünyasındaki ihlalleri anlattığımızda, ‘Siz bölücü müsünüz?’ şeklinde tepki alıyorduk. Ne yazık ki ülkemizde insan hakları insanın insan olmasından kaynaklanan doğal haklar olarak ele alınmıyor. İnsan hakları nerede ihlal ediliyorsa buna karşı çıkmak gerekir. Suriye, Filistin, Balkanlar, Doğu Türkistan… Gönül coğrafyamızda yer alan veya almayan tüm insanların doğal hakkı olan bu hakları, korumak için hizmetkar olduğumuzu bir kez daha dile getirmek istiyorum.” dedi.

Buksur, 2018’de İnsan Hakları İzleme Örgütünün hazırladığı raporda Çin’in, Doğu Türkistan’da yaşayan herkesi, “ideolojik virüslü insanlar” olarak değerlendirdiğini ve bunu temizlemek için toplama kamplarını kullandığını ifade ederek şöyle dedi:

“Bunu kitlesel tutuklamalar ile kamplarda işkence ve kötü muamele ile yapıyor. Sanıyorlar ki bu şekilde zulüm ve baskı ile insanları kendi istediğimiz gibi eğitiriz. Çin, dünya kamuoyuna yaptıklarını bu şekilde savunuyor. BM raporlarında Çin devletinin şidddetli aşırılığa darbe vurmak için insanları bu kamplara aldığını ifade ediyor. Böyle bir şey olamamasına rağmen Çin bunu bahane ediyor. Çin’in cezaevleri ve siyasi eğitim kampları var. Bu kamplarda tahminen 1 milyonun üzerinde insan var, BM’nin objektif verilerine dayalı olarak buralarda insanlar tutuluyor. Burada zorla Mandarin Çincesi kullanılarak komünist partiyi övme zorunluluğu ve dayattıkları kuralları ezberletme yapılıyor. Yargısız infaz meselesi de hakeza devam ediyor. Kampta zorunlu olarak tutulan bir Uyur, avukatı ile görüşmek istediğinde, ‘Sen herhangi  bir suçla burada tutulmuyorsun ki avukatı ne yapacaksın?’ denildiği ifade ediliyor. Olayın vahameti bu!”

 

PROF. DR. KARLUK: “ÇİN TARİHİN HER DÖNEMİNDE, ELİNİN UZANDIĞI HER YERDE İNSAN HAKLARI İHLALİ YAPMAKTADIR”

Çin’in insan hakları ihlallerini sadece Doğu Türkistan sınırları içinde değil, Uygur Türklerinin yaşadığı, elinin uzandığı her yerde ihlal ettiğini dile getiren Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk, medyanın Doğu Türkistan noktasındaki ilgisizliğini dikkat çekti. Ankara Hacı Bayramı Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi olan Karluk, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu:

“Çin’in Doğu Türkistan ve Büyük Türk Dünyasındaki ihlalleri MÖ 138’e dayanıyor. Hunları parçalamak için bu bölgeye gelmesi ile hak ihlalleri başlamıştır. Dolayısıyla Çin, eskiden beri insan haklarını ihlal ediyor ve etmeye de devam edecek. Türk dünyasında ve dünya kamuoyunda Çin’in bu kadar rahat hareket etmesi Türk devletlerinin tehditleri bertaraf etmede etkisiz olduğunu göstermektedir.

Çin tarzı asimilasyon, sindire sindire yavaş yavaş uygulanan planlı programlı hareket eden bir anlayıştır. Tüm sorun şundan kaynaklanıyor; Çin’in zihniyetinde Konfüçyüs felsefesi var. Buna göre: “fark tehdittir.” Yani Çin’in sınırları içinde tek dil konuşulacak, Çin yemeği yenecek, yalnızca Çince düşünülecek istedikleri bu. Çin tarzı asimilasyon budur. Batı tarzı asimilasyonun tam tersidir. Batıda sevdirerek bunu yapıyorlarsa Çin’de zorla baskıyla bunu gerçekleştiriyorlar.

Bugün yaşanan durumlar malum, bölgeyi İslamsızlaştırma ve Türksüzleştirme hamlesidir. Toplama kamplarına karşı çıkmak, Türkiye’nin iki kere namus borcudur. Hem dindaşı hem kardeşi olan bu halka uluslararası arenada sahip çıkılmalıdır. Ancak Doğu Türkistanlılar umutsuz. Özellikle, Türkiye’deki Doğu Türkistanlı öğrenciler, Suriyelilere tanınan haklar neden bize tanınmıyor diye soruyorlar. Bugün verilen istatistiklere göre 3 milyona yakın insan hapiste ve bunların çoğunun akrabası Türkiye’de  yaşamaktadır.”

“DOĞU TÜRKİSTAN DAVASI, TÜRK DÜNYASININ DAVASI OLURSA BU MESELE ÇÖZÜLÜR”

Ankara Üniversitesi DTCF öğretim üyesi Doç .Dr. Erkin Emet, konuşmasında Doğu Türkistan için bugün ne yapılabileceği noktasında bir gelecek perspektifi sundu. Türkiye’de, Doğu Türkistan davasının ciddi bir karşılığı olduğunu ifade eden Emet, “Gerçekten Anadolu Türkü bizi seviyor ama bunun siyasete yansımamasını irdelememiz lazım.” şeklinde konuşarak şu sözleri söyledi:

“Çin’in asimilasyon politikaları Çin Komünist Partisinin Türlerin dil ve dine yönelik baskılarıyla arttı. Özellikle yakın dönemde bölgede yaşayan insanlar, “bölücü, fundamentalist” şeklinde yaftalanıyorlar.

Kamplara alınmak için (yapılması gerekenleri içeren) bir eylem listesi var, burada içki içmemeniz, namaz kılmanız, Çin kültürüne ait herhangi bir şeyi yapmamanız içeri alınmanız için yeterli. Bunların içinde Türk bayrağı da var. İslam ve Türklüğü anımsatan isimleri çocuklarınıza koymanız yasaklanıyor. Türkiye, Çin ile stratejik ortaklık anlaşması imzaladığında biz bu durumları yetkili kurumlara ilettik. Cep telefonlarında bugün Türkiye’de hepimizin kullandığı uygulamaları Çin’de kullanıyor olmanız tutuklanma sebebi.”

Emet ayrıca Türkiye’nin ve Türk cumhuriyetlerinin tamamının ilk sırada yer aldığı 26 ülkeye dair pasaportlarında damgalar taşıyan veya herhangi bir bağlantısı olan insanların toplama kamplarına alındığını aktararak Doğu Türkistan meselesinin çözüme kavuşması için alınacak önlemleri şu şekilde sıraladı: “Öncelikle acil bir söylem geliştirilmeli. İnsan hakları bağlamında çalışmalar yapılmalı, sivil toplum kuruluşları meseleyi gündeme almalı, Türkiye tek taraflı bilgilendirilmemeli (Çin tarafından). Türk medyasının konuyu gündemde tutması çok önemli. Üniversitelerde Doğu Türkistan araştırma merkezleri kurulmalı, Türk Dünyasının, Doğu Türkistan’daki ortak kültürel mirasa sahip çıkmalı ve Doğu Türkistan davası Türk dünyasının davası olmalıdır.”

Erkin Emet, kendisinin de içinde bulunduğu bir heyetin 6 Kasım Salı günü Cenevre’de BM İnsan Hakları İzleme Komitesinin, Çin’in ihlallerinin denetleneceği bir toplantının da haberini verdi. Yani Çin, artık uluslararası heyetler tarafından caydırıcı önlemlere tabi tutulabilecek.

Öte yandan Emet, ortak kültür çerçevesinde Türkiye ve Türk dünyası ile bu kültürü yaşatmak ve üzerinde araştırmalar yaparak dünyaya ispatlamak gerektiğini, başta Türkiye’nin ve diğer devletlerin bu konuda adımlar atmasına ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi. Son olarak, “Doğu Türkistan davası Türk dünyasının ortak davasıdır ve bu çözülecek, böyle devam etmeyecek. Ancak herkes elini taşın altına koyarsa…” diye kaydetti.