ÇİN WUHAN VİRÜSÜ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİM

0

Şemsikamer Artış

Esas konuya girmeden önce Biyo-Güvenlik hakkında edindiğim bilgileri kısaca aktarayım:

Biyogüvenlik,  Dünya Sağlık Örgütünce özellikle mikrobiyoloji, patoloji ve biyokimya gibi potansiyel risk taşıyan alanlarda, personel ve çevrenin korunması amacı ile düzeyleri bir ila dört arasında numaralandırılarak, her seviyede çalışılan organizmalara göre farklı güvenlik faktörleri tespit edilen bir ölçü terimidir . Aerosol yoluyla kolayca bulaşan Ebola, Marburg, Nipah, Lassa, Hendra, Variola, Çiçek, Sars ve Kırım Kango kanamalı ateş virüsü gibi tedavi ve aşısı olmayan hastalığa yol açan patojenler üzerinde araştırma ve teşhis çalışmaları yapılan en yüksek güvenlik seviyeli P4 laboratuvar ise, hiçbir virüsün dışarıya kaçmasına imkan vermeyen sıkı güvenlik tedbirlerine sahiptir. Örn.: Çalışanların girmeden önce içerisinde hava almayı sağlayan pozitif  basınçlı havalandırma aparatı olan giysi giymesi, çıkışta duş alması, çıkmadan önce tüm malzemelerin arındırılıp temizlenmesi, özel kıyafetin otoklavlanması  ve laboratuar pencerelerinin açılmaması vb. gibi şartları vardır.

Bilindiği gibi Wuhan Korona virüsü şimdiye kadar sadece adıgeçen kentte 5000’den fazla doktor ile yüzbinlerin üzerindeki insanı öldürdü ve dünyada 30’dan fazla ülkeye yayıldı ve yayılmaya da devam etmekte. İlk kurbanın görüldüğü 1 Aralık 2019 tarihinden itibaren kentte hızlıca yayılan virüsün menşei ilk etapta, vicdansız Çin bilim adamlarının, zaman zaman laboratuarlarında deney yaptıkları hayvanları, midenin sindirebildiği her şey yiyen Çin halkının yoğun alışveriş yaptığı hayvan hallerine sattıkları bilindiğinden, kentteki bir deniz ürünleri ve hayvan halli gösterilmişti. Ancak  bu Hayvan hallinde virüsün ana yuvası konumundaki yarasanın satılmadığı anlaşılınca, virüsün çıkış adresi Devlet Hastalıkları Kontrol Merkezinin hallin yakınında bulunan P3 seviyeli hayvan deney bölümü gösterilmiş ise de gözler,  Wuhan’daki P4 laboratuvarına çevrildi ve virüsün yayılışının kazara mı yoksa kasıtlı mı tartışmasına yol açtı.  Çin komünistlerini iyi tanıyan biri olarak ben, bu şer çetenin, virüsü kasten yaydığı kanaatindeyim. Demokrat devletlerin mevzuat sınırı vardır. Xi başkanlığındaki Çin komünist ve faşist eşkıya devletinin ise ne kanun, ne insanlık ne de ahlak sınırı vardır. Çin komünistlerini iyi tanıyıp tarihini de bilenler, iktidarını sağlam tutmak için her şeyi feda edip akıl almaz kötülükleri yapabileceğini ve iktidarı ele geçirdiği 70 yıldan beri yürüttüğü siyasi hareketlerde milyonlarca masum insanı katlettiğini ve işlediği bu insanlık suçlarını örtbas etmek için katliamlarına hep kılıf hazırlayarak halkını kandırdığını bilir. Nitekim, 2003 yılında ülkesinde çıkan Sars virüsünü tam 5 ay gizleyerek, sadece kendi ülke ve halkına değil, dünyaya da büyük zarar vermişti. Bu sefer ortaya çıkan virüsü de gizlemeye çalıştı ve virüs kontrol edilemeyecek boyuta ulaştığı bu günlerde de gerçeklerin boyutunu gizlemeye devam etmekte.

Yıllardan beri Çin ile biyolojik alanında işbirliğine devam eden batının ancak son virüs çıkıncaya kadar dikkatsizlik nedeniyle farkına varamadığı, Çin’in potansiyel niyeti olan biyolojik silah üretmek amacıyla kurduğu P4 laboratuvarı ile gündemde olan Wuhan virüsünün çıkışının arka planlarını örneklerle anlatayım:

1– 2005 yılında Çin Genel Kurmay Başkan Yardımcısı olan Chı Haotian, Çin komünist Partisi üst düzey yetkililerinin  katıldığı  bir gizli toplantıda yaptığı konuşmada, Çin’in var olması, hatta yeniden dirilmesi hakkındaki uzun vadeli projeye değinerek, şu 3 esas meselenin sıkı tutulması gerektiği üzerinde durmuştu: 1) Artan Çin nüfusunun ülkeyi toplumsal bir çöküşe ve iç savaşa götürüp, halkının yarısından fazlasının ölmesine neden olabileceği ihtimale karşı yaşama alanı sorununu hal etmek; 2) Irkını yurt dışına göç ettirerek, tedrici olarak yeni toprakları fethetmek ve bu topraklarda bir koloni oluşturup, ikinci bir Çin devletini kurarak dünyaya hakim olmak; 3) Buna engel teşkil eden ABD hakimiyetini ortadan kaldırmak. Chi konuşmasında, “ABD, bizim dışarıya gidip yeni bir yaşam alanı kazanmamıza izin vereceğini sanmıyorum. Birincisi eğer ABD bizi engellemeye kararlıysa, Tayvan ve diğer bazı ülkeler için önemli bir şey yapmamız zor. İkincisi, Tayvan, Vietnam, Hindistan ve hatta Japonya’dan kapabileceğimiz yaşam alanı çok az.  Yalnızca ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkeler, kitlesel kolonileşme ihtiyacımıza hizmet edecek geniş bir alana sahiptir. Bu nedenle, ABD sorununu çözmek, diğer tüm soruları çözmenin anahtarıdır. Bu anahtar, pek çok insanın oraya göç etmesini, hatta Çin Komünist Partisi’nin aynı liderliğiyle başka bir Çin  devleti kurmamızı mümkün kılar. Nükleer silah kullanarak ABD ile birlikte yok olmak gibi aptalca bir niyetimiz yok. Bu nedenle, tahribat yapmadan çok sayıdaki insanı öldürebilecek silah kullanmak suretiyle ABD’yi kendimize ayırabiliriz. Bu ise, biyolojik silahtır.” Demişti. Chi ayrıca, yıllardan beri bu tür silaha sahip olmak için durmaksızın çabaladıklarını, Deng Xiaoping hayatta iken de, biyolojik silahı diğer tüm silahlardan öncelikli görerek, uçak gemisi gruplarını geliştirmek yerine, düşman ülkenin kitle nüfusunu ortadan kaldırabilecek  öldürücü silahlar geliştirmeye odaklandığını da ifade ederek, kendilerinin, ABD’yi bu silahla “temizleyip toprağına sahip olmazsa, devletinin, bir felakete göğüs germesine razı olmak zorunda kalacağından, bir dağda iki kaplanının barınamayacağı gerçeğinin unutulmaması gerektiğinin altını çizmişti. Chı, yürütülen, ekonomiyi geliştirme politikasının, kısa sürede halkının yaşam koşullarını iyileştirmek için değil, savaş ihtiyacının karşılanması, diğer bir ifade ile, savaş merkezli olduğunu da sözlerine ilave etmişti. Demek ki Çin’in bu amaca hizmet eden biyolojik bilim merakı, cüce lideri Deng’ın 1978 yılında ölen Mao’un yerine  geçmesinden kısa bir süre sonra başlamıştı. Sınırlı ekonomik gücü, teknolojisi ve yetenekli meslek ekibine rağmen 1980 yılların başlarından itibaren ordu liderliğinde binden fazla P2 laboratuvarı ile 50’nin üzerinde P3 laboratuvarı kurmaya muvafık olmuştur. Bu laboratuarlarda, salgın hemorajik ateş virüslerinin bulaşma mekanizmaları incelenmekte. Çin Komünist rejimi şer amacını, Savunma Bakanlığının Devlet Savunma Gazetesi’nde 2011 – 2014 yıllarında çıkan makalelerde yer alan “Biyolojik savaş, devletin savunmasına girmeli” cümlesinde açıkça belli ediyordu.

2003 yılında Çin hükümeti kendi imkanlarıyla kuramadığı P4 laboratuvarı için Fransa’dan yardım talep etmiş, hem ekonomik gücünün yetersiz, hem de Fransa hükümet üyeleri arasında Çin’e güvenmeyenlerin de bulunması hasebiyle ancak 12 yıl sonra, yani 2015 yılında, zaten imzaladığı hiçbir uluslararası anlaşmaya riayet etmediğinden, Fransa’nın şart koştuğu laboratuarda biyolojik silah üretmemek ve ülkede başka P4 laboratuvarı kurmamak şartını içeren anlaşmasına da rahatlıkla imza atarak, Wuhan’da bu laboratuvarı kurdurmuştu. Bahsigeçen laboratuarı kurar kurmaz, Fransız uzman ve teknik elemanlarını geri göndererek, laboratuar kurma işini aslen orduya hizmet eden ve CIA’in takibe aldığı Çin teşebbüsleri arasında yer alan Zhongyuan şirketine verdi.

— 2016’da Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu ile Bilim ve Teknoloji Bakanlığı ortaklaşa,  anılan yıldan 2025 yıllarına kadar “Çin Genelinde Yüksek Düzeyli Biyogüvenlik Tesislerinin İnşası” başlıklı, rasyonel yerleşime sahip ulusal üst düzey biyogüvenlik ağının kurulması planını açıklamıştı. Görevi üstlenen Zhongyuan şirketi ile birlikte bu alanda uzman diğer şirketler, Fransa’nın malzeme ve tekniklerini taklit ederek, ülkenin muhtelif illerinde birçok kopya laboratuarı kurdu ve bunların hemen hepsinde biyolojik araştırma yapılmaktadır. 

—Hükümetin Aralık 2008’de başlattığı ve “Bin Kişilik Plan” diye adlandırdığı, gelişmiş batı ülkelerde ihtisas ve araştırma yapan, özellikle çalışan Çinli bilim adamları başta olmak üzere, para ile satın aldığı her sahadaki üst düzey bilim adamları vasıtasıyla artık dünyada ayyuka çıkan teknoloji hırsızlıklarının biri de biyoloji sahasında görülmüştür. Bu tür bilim ve teknolojileri çalıp Çin’e götürmeye teşebbüs eden Çinli bilim adamları ile para karşılığında bilgiyi Çin’e sızdırdığı yabancı bilim adamlarının yakalandığına dair haberleri medyada görmüşsünüzdür. Örn.: Kanada hükümetinin, geçen yıl Mayıs ve Temmuz aylarında ayrı ayrı olarak Kanada devlet mikroorganizma laboratuarlarında çalışan ve öldürücü güce sahip olup, biyolojik silah üretiminde kullanılabilir nitelikteki virüsleri çalıp Çin’e götürme teşebbüsünde bulunan birkaç Çinli bilim adamını tutukladığı haberler, basında yer almıştı.  

 Örnek vermeye devam edeyim:

—  Çin hükümeti, virüsün ilk çıktığı günlerde kontrol altında tutmak için önlem almak yerine, gizleyip yayılmasına izin vererek, virüs haberini ifşa eden doktorlar ile hastaları tutuklatmakla kalmadı, kentin 11 milyon nüfusundan 5 milyonunun yurdu terk ederek diğer bölgelere, sonra dünyanın 20’den fazla ülkesine yayılmasına göz yumdu. Virüsün ülkede ve dünyada hızla yayılmaya devam etmesi nedeniyle artan tepki karşısında açıklama yapmak zorunda kalan devlet başkanı Xi insanların gözünün içine baka baka yine yalan konuşarak, bu virüsün kontrol altına alınabileceğini ve insandan insana bulaşmadığını iddia edip gereken tedbiri aldıklarını bildirdi ise de dünya ile işbirliğine değinmedi. Bununla yetinmeyen Çin komünist başı Xi, alışıla geldiği yöntemle yanına çektiği tahmin edilen Dünya Sağlık Örgütü Başkanı ile BM Genel Sekreterinin kendilerinden yana beyanatlar vermelerini de sağladı.

Çin komünistlerinin  Wuhan Korona virüsüyle kendi halkını katleden icraatleri:

— Virüsün yayılmaya devam ettiği bu yıl Ocak ayında, Wuhan Belediyesi ile merkezi hükümetince ayrı ayrı düzenlenen ve kendileri dahil on ila yüz binlerce kişinin katıldığı Çin Yeni Yılı kutlama etkinliklerinde Xi başta olmak üzere liderlerin maskesiz olduğuna aldanıp maske takmadan katılan insanlara bu virüsü bulaştırdı. Bakmayın Xi’nin şimdi maske takıp ortalıklarda dolaştığını. Bu da her zamanki gibi aldatma oyunlarındandır. Bence sözkonusu virüsün aşısını da buldular ve liderler aşılanarak kendilerini koruma altına aldılar.

— Virüsün Wuhan’da günde onlarca kat artarak bulaşıp hastanelerin yetersiz kalması sonucu hükümet yine halkı aldatmak için bir plan yapıp, doktor ve sağlık hizmeti verilemeyen bir meydan hastanesi kurdu ve binlerce hasta ile yakınlarını bir araya toplamak suretiyle birbirine virüs bulaştırarak, en düşük maliyetle topluca yok olmasını sağlamakta.

—Hükümet, ABD’nin araştırma yapmak üzere bir uzman heyetini Wuhan’a gönderme talebini müteaddit defa ret etmişti. Ancak ABD’nin bu husustaki ısrarı ile uluslararası baskıya daha fazla direnemeyerek, iki hafta önce Wuhan’daki P4 laboratuvarını, Biyolojik araştırma işinde uzman olan ve başında Sars virüsünün tekrar üremesini engelleyen maddeyi bulan tüm general Chen Wei’in bulunduğu Askeri Birliğe devir ettirdi. Amacının, ABD uzman heyeti mahalleye ulaşmadan önce gizli suç delillerini yok etmek olduğunu anlamak zor değil. Biyolojik silahın bulucusu olan Dr. Francis Boyle’in Wuhan virüsünü bir biyolojik silah olarak yorumlaması, Wuhan P4 laboratuvarının, diğer ülkelerdekilerin aksine, insan soyunu kurutan büyük ölçekli bir biyolojik silah fabrikası olduğunu işaret ediyor. Büyük bir ihtimalle tesisi devralan askeri birlik, sadece laboratuardaki suç delilleri yok etmekle kalmayacak,  laboratuarın tüm sırlarına vakıf olan eski ekibi de yok edecektir. Yakında o ekibin başı olan Shi Zhengli’nin, hatta tüm ekibin virüs kapıp öldüğü haberini duyarsanız şaşmayın.

—2012 yılında Suudi Arabistan’da çıkan bir tür Korona virüsünün insandan insana bulaşmadığı, yapılan incelemeler sonucu anlaşılmıştı. Wuhan P4 laboratuvarının müdürü Shi Zhengli’nin meslekdaşlarıyla birlikte 2015 yılında yayınladığı bir makalede ise, yarasada bulunan S-Proteininin anahtar konumunun, mutasyonunun sahip olduğu öldürücü güce dayandığını yazmıştı. Yani bu S-proteini ile biraz oynayarak gerçekleştirilen mutasyon sonucu ortaya çıkan öldürücü güce sahip virüsün, hemen insana bulaşabileceği kanaatine vardıklarını bildirmişti. Bu netice, önce kobay olarak kullanılan küçük beyaz fare, sonra maymun üzerinde denenmesi sonucu elde edilmişti. Bu da Hintli bilim adamları tarafından yapılan S-proteininin, virüsün hücreleri daha iyi istila etmesine izin vermekten sorumlu olduğuna dair buluşuyla örtüşüyor. Çin bilim adamlarıyla bu konuda işbirliği yapan bir Amerikan kuruluşu, bu gelişmenin sonunun, biyolojik silah üretimi olacağını fark edip işbirliğine son vermişti. Anılan virüse bir de kuluçka süresi 40 gün olan AIDS virüsünü katınca uzun süreli kuluçka döneminde semptom belirtisi görülmemekle birlikte, bulaşıcı ve öldürücülüğü güç kazandığı tespit edilmiş.  Dolayısıyla  Wuhan virüsü olarak adlandırılan son korona virüsü, Sars, yarasa ve AIDS virüslerinin birleştirilmiş  formu gibi görünüyor. Zira, Wuhan’da korona virüsü kapan bir doktor, AIDS ilacıyla kurtulduğunu açıklamıştı. Tıbbi bilgiler de yarasa virüsünün gen değişimi ile insan içine girebileceğini, bu mutasyonun ise, ancak laboratuar ortamında primatlar aracılığıyla mümkün olabildiğini bildiriyor.

— Tam bir yıl önce yurtdışında yaşayan bazı Çinli demokratlar, komünist iktidarının yakında Çin’de bir biyolojik savaş çıkaracağını ve bu savaşın ABD, Avrupa ve Japonya’yı içine alan yabancı ülkelere karşı değil, kendi halkına karşı olacağını ileri sürmüştü. Bunun kısmen doğru olduğu ortaya çıktı. Bu Çinlilerin iddiası, bu yıl 25 Ocak tarihinde Çin’in bir üst düzey yetkilisinin, yurtdışında yaşayan eski bir yoldaşı olan kişiye yeni Korona virüsünü, merkezi hükümetin kasıtlı olarak yaydığını ifşa etmesiyle teyit edilmiş oldu.

Wuhan virüsünün ülke çapına yayılmasında Doğu Türkistanlılar da nasibini almıştır. Virüs bulaşanların sayısının %90’nını gizleyen Çin komünist hükümeti, Doğu Türkistan’da virüs kapanların sayısını 50 civarında diye açıkladı. O da Nazi kampları dışındakileri kapsıyor. Üstelik, Çin’in diğer illerindeki halka gıda başta olmak üzere günlük ihtiyaçlarını satın alıp stoklayacak kadar süre tanıdıktan sonra  sokağa çıkma yasağı getirdiği halde, Doğu Türkistanlılara hiç süre vermeden ani duyuru ile eve hapsettiklerinden dolayı, halk gıda ve yakıt sıkıntısı çekmekte. Kışı çok sert olup, sıcaklık -25-30 derece olan Doğu Türkistan’da kalorifersiz evlerde yaşayan halk, odun ve kömür kalmadığından ayakkabı ve botlarını yakıyorlarmış. Bunlar bittiğinde yatak, masa, sandalye gibi eşyaları yakmaktan başka çareleri kalmaz. Onlar da bittiğinde ise donacaklar. Böylece hem açlık, hem de soğuktan normal halk toplu olarak ölecek. Gelen son bilgiye göre virüs, Nazi kamplarında da görülmeye başlamış. Soykırım amacıyla kurulan bu kamplarda tutulan 5 milyondan fazla masum insandan yüzbinlercesi işkence ile öldürüldü, bir milyondan fazla gencimiz Çin’in iç kesimindeki hapishanelere nakledildi. Kalanlar, işkencelerin yanı sıra çok az miktarda verilen yemek, zehirli ilaç ve akıl almaz kötü koşullarda tutuldukları için çok zayıf düşmüş durumdalar. Virüs te girdiğine göre, bunların akıbetinin topluca ölmeleri kaçınılmazdır.  Önüne geçilmezse, Çin komünistlerinin  Uygur toplumuna yönelik soykırımı gerçekleştirmiş olacak ve dünya 21. Asırda 2. Bir Nazi Kampı faciasına şahit olacak. Bu vahim ve çok acil olan vakıaya suskun kalan, komünist Çin’in bu soykırımına destek vermiş olur. Ey Müslümanlar ve insan gibi insanlar, bu vebalin altında kalmayın, harekete geçin! Hepinizin bu vahim durumu olabildiğince duyurmanızı ve kamptaki masum Uygur ve Kazak Türklerinin kurtulması için kavli duanızla birlikte fiili duaya da geçmenizi istirham ediyorum.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *